Metal Gear Rising: Revengeance(İnceleme)


“Bugün günlerden ne olduğunu biliyorsun, 30 Nisan. George Washington Amerika Birleşik Devletleri’nin başına 200 yıl önce tam olarak burada, yani Federal Hall’da geçti. Burada yeni ve özgürlükçü bir devletin temelleri atıldı. Bugün burada başka bir özgürlükçü devlet duyuracaktık, Patriot’ların hükmünün sonu ve bu ülkenin özgürlüğünün, burada yeniden başlaması gerekiyordu, özgürlük burada doğabilirdi. Jack, ben güç istemiyorum, ben Patriot’lardan özgürlük, sivil haklar ve fırsatlar gibi insani haklarımızı geri almak istiyorum. Her şey onların dijital sansür planı yüzünden yitmek üzere. Beni dinle Jack, hepimizin bir son kullanma tarihi var, kimse sonsuza kadar yaşamaz.

Yaşam sadece bir süreçtir, genetik materyalimizi gelecek jenerasyona aktardığımız bir süreç. Yaşam verisi ebeveynden çocuğa aktarılır. Fakat bizim varislerimiz veya miraslarımız yok, biz “Les Enfants Terribles” yaratımlarıyız, babamızın klonları. Üreyebilme yeteneğimiz genetik mühendislik sonucu yok edildi, eğer meşaleyi bir sonraki jenerasyona veremeyeceksek, bizim mirasımız nedir? Yaşamımızın kanıtı nedir? Dünya üzerine nasıl iz bırakacağız? Meşale ebeveynden çocuğa bırakıldığında, bu olay DNA’nın ötesindedir, bilgi bununla birlikte aktarılır. Benim tek istediğim diğer insanlar ve tarih tarafından hatırlanmak. Patriot’lar dijital bilgi akışını kontrol ederek bu bilgiyi sansür altına alacaklar. Ben hatırlanmak istiyorum, tarih benim varlığımı bilsin istiyorum.  Bu benim mirasım, tarih üzerinde attığım çentik olacaktı fakat Patriot’lar bunu bile bize çok görüyorlar, ben bizi bundan kurtaracağım, hepimizi özgür bırakacağım, böylece biz “Özgürlüğün Çocukları” (Sons of Liberty) olacağız.

Jack, oğlum. Ben ve klon kardeşlerim “canavar” diye çağırıldık.  Şeytani genleri taşıyan yaratıklar. Sen türünün tek örneğisin fakat sen de bir canavarsın, tarihin karanlığı tarafından şekillendirildin. Hangi canavarın yaşayacağına karar vermemiz gerekiyor. Bu arada Jack...aileni öldüren kişi bendim. Seni cesetlerin arasından çekip çıkarttım ve şeytanın ordusunda yer alman için yetiştirdim. Ben senin üvey baban ve en büyük düşmanınım. Bunu yaptım çünkü başkasının yaratımı olup olmadığımızı öğrenmem gerekiyordu.

Burada tarih tekerrür ediyor Jack, Liquid ve Solid, Big Boss’u öldürerek onları bağlayan zinciri kırmak istedi. Beni öldürüp geçmişinle yüzleşmeden asla kaçamayacaksın, kendi döngünde kalacaksın, kendine özel sarmalında…

Artık ikimizin de özgür kalması gerekiyor. Senin ölmeni istememin başka bir sebebi var. GW’nun içinde Patriot’lara ulaşmamı sağlayan kanıtlar silindi fakat son bir iz daha var, senin içinde….”





Savaş alanında “Jack The Ripper” olarak bilinecek asker Liberya’da yağmurlu bir günde doğdu. O dönemler Liberya’da büyük bir sivil savaş vardı. Ailesi Solidus tarafından öldürülen Raiden, Solidus’un ordusu tarafından alınarak 1989 yılında Liberya’da çocuk asker olarak yetiştirildi. Kendisi gibi pek çok çocuk asker ile birlikte Hollywood aksiyon filmleri izletilerek her gece “görüntü eğitimine” tabii tutulan Jack, savaşı kendi doğası olarak benimsedi.

Toluene ve Barut karışımı bulunan yemeklerle beslenerek daha agresif ve kontrol edilebilen çocuk askerler, o dönem doktorlar tarafından çeşitli ilaçlara maruz bırakılarak, deneysel kobay olarak kullanılıyordu. Solidus’un altında bir cinayet makinasına dönen Jack, o dönem ardında bıraktığı ceset sayısı yüzünden “White Devil” ve “Jack The Ripper” gibi lakaplara sahip olmuştur. Altı yaşında silah kullanmayı öğrenen bu çocuk, Ufak Oğlan Birimi kaptanı olup, yakın dövüş silahlarında uzmanlığını geliştirmiştir.

Savaş bittikten sonra afet merkezine atanan Jack, burada Amerika Birleşik Devletleri tarafından kurtarılıp Patriot’ların eline düşmüştür. Patriot’lar Jack’in beynine yüksek dozda nanomakine enjekte ederek kendisinin Big Shell Incident’a kadar sürecek bir deneye tabi olmasına sebep olmuştur.


Jack a.k.a The Ripper - Liberya Sivil Savaşı 1989

Amerika’ya yerleştiğinde anılarını unutmaya çalışan, geçmişinden nefret eden Jack, Amerika Birleşik Devletleri’nin U.S Army Task Force XXI biriminde çalışmaya başlar. Genome testlerine tabii tutulmaz fakat burada 300’den fazla VR görevini tamamlar, bunlardan biri Shadow Moses replikasyonudur. 20 Ocak 2007’de bu görevinden çıkan Raiden Fort Hamilton’da atandığı görevine başlamak için New York’a taşınır ve Rose ile tanışır. 

Aynı yerde çalıştıklarını fark eden ikili, birbirlerine aşık olur. Rose aslında gizliden gizliye Patriot’ların ajanıdır ve Jack’in yaşamında kontrol sahibi olmayı istemektedir. Bu dönemden sonra yaşanan olaylar Metal Gear Solid 2’de “Manhattan Incident” olarak geçmektedir. Bundan ötesi ise Metal Gear Solid serisini oynayacakları ilgilendirir, oynamış olanlar ise zaten olayları biliyor.

Raiden, benim şimdiye kadar gördüğüm, oyun dünyasında yazılmış olan en gerçekçi karakterlerden biri. Geçmişinin, travmalarının ve kendisinden nefretinin sebepleri açıkça oyunda belirtildiği için mi bilmiyorum fakat Hideo Kojima’nın kurduğu ve harika bir şekilde yazdığı Metal Gear Solid kurgusunda, Raiden gerçekten çok önemli bir yere sahip.

İlginçtir, Raiden Metal Gear Solid 2: Sons of Liberty’de ana karakter olarak tanıtıldığında insanlar bu fikirden nefret etmişti. Oldukça karizmatik, soğukkanlı ve görev adamı Solid Snake’in aksine bu duygusal, daha narin tipli karakter, serinin hayranları tarafından iyi benimsenmemişti.



"Raiden" - Manhattan Incident dönemi

Raiden ile Snake karşılaştırıldığında ikisi de karakter olarak farklı uçlar. Yukarıda belirttiğim gibi Snake daha soğukkanlı, erkeksi ve güçlü bir duruş sergilerken, Raiden daha duygusal, toy ve aksiyon filmi kahramanlarından oldukça uzak bir yapıdaydı. Bence bu yönden oldukça insansı, doğal ve gerçek. Tabii bu Solid Snake öyle değil anlamına gelmiyor fakat Snake bir ikon ve bir ikon olduğu için zaten onun üzerine çok fazla tartışmaya gerek yok, kendisini ispatlamış bir karakter olarak Snake sonsuza kadar Big Boss ile beraber gönüllerde yerini koruyacak.

Raiden’ın travmatik yapısı, karanlık geçmişi ve bu geçmişin üzerine oynanan kurgu gerçekten ağızları yere düşürecek cinsten ve oldukça derin. Metal Gear Solid 2’de Raiden üzerine oynanan oyun, S3 planı ve Liberya geçmişi gibi konular öylesine derinden irdeleniyor ki gerçekten bu adamı daha yakından tanımak istiyorsunuz, tanıyamadığınız için ise üzülüyorsunuz.

Lakin Raiden’ın öyle bir yanı var ki, hepimiz bir noktada Raiden olmayı istedik bu sebepten dolayı. Metal Gear Solid 4’te hepimizin dibinin düştüğü Cyborg Ninja olarak yeniden oyun dünyasına giren Jack, gene yazılan muhteşem hikayenin içinde, “Karanlık Kahraman” imajıyla yer edindi. İtiraf edelim, hepimiz orada Geko’lara ve Vamp’a karşı savaşmayı istedik ve oyun bize bunu sunamadığı için gerçekten çok pişman olduk.

Rising tam bu noktadan start alan bir fikir işte; ikinci kez Raiden olma, fakat bu sefer Cyborg Ninja olarak. 

Kojima ilk MGS’den beri Cyborg Ninja fikrine oldukça tav olmuş bir adam fakat bu konsepti sadece bize şu ana kadar animasyonlarda ve VR Mission’lar da verebildi, bu sebeple Rising, MG evreninde oluşan devasa bir açığı kapatmakta.

Metal Gear Rising: Revengeance, bu fikirle yola çıkan Kojima’nın yanlış yola sapan bebeğiydi. İlk olarak oyun Metal Gear Solid: Rising olarak duyuruldu, daha isimden bir gariplik sezmiştim açıkçası. Metal Gear, ancak Snake varsa “Solid” ismine sahip olabilirdi, Raiden’ın bir aksiyon oyununda ana karakter olması ise bunu bambaşka bir oyun yapmalıydı, bu sebeple zaten oyun duyurulduğunda çoğu insan “Metal Gear Rising” adını daha anlamlı bulmuştu.

Ne yazık ki Rising projesi Kojima Prodüksiyon’un altında bir türlü gerçekleştirilemedi ve yapımcı cehennemine düştü. Sunulan hedefler, erken çıkan fragmanların altında git gide daha uzak ihtimaller halini almıştı. Şimdiye kadar yavaş tempolu, gizlilik üzerine kurulu oyunlar yapan ekip, “Lightning Bolt Action” gibi iddialı bir slogana sahip aksiyon oyununu yapamıyordu, bu sebeple bir süre projeden ses çıkmadı, iptali gündeme geldi.

Tam bu noktada Hideo Kojima daha sonra “Kendimi zorlayarak, umutsuzca yaptığım bir teklifti” diye nitelendireceği Platinum Games yapımcılarına ortaklık teklifini etti. Kojima Productions’ın geliştirdiği Rising projesi, Platinum Games adı altında Metal Gear Rising: Revengeance adıyla artık evini bulmuştu.

ZAN - DATSU

Kojima önce oyunu Metal Gear Solid 4’ten önce bir zamana oturtmuştu ve buna göre kurgulamıştı. Hikaye Raiden’ın nasıl Cyborg olduğunu anlatacaktı ve orijinal Metal Gear serilerinden pek çok karakter dahildi bu hikayeye. Platinum devraldıktan sonra Post- Metal Gear Solid 4 dönemine gidildi. Bunun ardında yatan sebep ise yapım ekibinin çok daha fazla özgürlüğe sahip olma isteğiydi, şüphesiz Kojima’nın kurduğu muhteşem fakat bir o kadar kompleks kurgu ile çalışmak, Platinum Games’i oldukça büyük bir araştırma sürecine sokacaktı ve iki hikaye arasını anlatan çalışmalar her zaman oldukça narindir, Rising gibi bir proje için bu risk çok tehlikeliydi.

Platinum bu sebeple oyunu daha özgür olacakları bir hikaye dönemine atarak buradan başladı yapıma. Fakat şunu söyleyelim, hikaye gene Kojima’nın elinde, Platinum sadece yapım kısmını ele aldı. Bu oyunda gene Kojima’nın elinden çıkma bir iş var. 

Söylemeliyim ki, Platinum’un elinden çıkma bir Metal Gear oyunu oynamak ne olursa olsun beni önce bir rahatsız etmişti, fragmanlarda gösterilen ve MGS 4’ten daha fazla stilize edilen dövüş tarzı konusunda şüphelerim vardı fakat daha sonradan bunları yitirdim. Rising tarz olarak Solid serilerinden fersah fersah farklı bunu da belirtmeliyim. Eğer bir Solid ağırlığı, hikayesi ve atmosferi arıyorsanız bunu unutun, tamamen yeni bir oyun olarak bakın Rising’e çünkü Metal Gear Solid ne kadar “Tactical Espionage Action” ise Rising o kadar “Lightning Bolt Action”




Cyborg Ninja Raiden - Liquid's Insurrection (MGS 4)

Peki ama ne oldu da MGS 4’ün mutlu sonundan sonra Jack tekrar kendini savaş alanında Cyborg olarak buldu? Patriots’ın kurduğu SOP sistemi Patriots ile beraber MGS 4’ün sonunda yok edilince savaş ekonomisi dengeyi Cyborg teknolojilerine yatırım yaparak sağlamaya çalışır, özel askeri kurumlar yani PMC’ler güçlerini dünya çapında arttırırken, SOP sistemi olmadığından Cyborg’ları asker olarak kullanmaya başlarlar. Raiden bu PMC’lerden biri olan “Maverick Security Consulting Inc.” bünyesinde çalışmaya başlar. 

Bu işi ona MGS4 öncesi dönemde tanıştığı Boris teklif eder, Boris’in teklifine göre Raiden sadece danışman olarak çalışacak ve VIP koruması sağlayacaktır. 2015’te Sivil savaştan çıkmış bir Afrika ülkesinin geri dönüşüm çabaları dahilinde Maverick ile beraber çalışan Raiden, aynı zamanda ülkenin başbakanı N’mani’nin güvenliğinden sorumludur. 3 Yıl sonra söz konusu ülke oldukça düzene girmişken ortaya çıkan Desperado Enforcement LLC. PMC askerleri bir gezi sırasında N’mani’yi kaçırır ve öldürür. Desperado’nun “Savaş ekonomisini yeniden geri getirme” planı konusunda atılan bu adım karşısında duran Raiden, Maverick’de bulunan dostlarının desteği ile kendisini değiştirecek bir intikam yolculuğuna başlar.

Rising daha farklı bir tarzda oyun demiştim, Solid ve Rising olarak bunu ikiye ayırabiliriz. Solid serisi Snake’in karakteri gibi, daha yavaş, daha soğukkanlı ve oldukça serin bir atmosfere sahipken Rising’in tarzı adeta Raiden gibi, hızlı, duygusal, değişken ve acımasız. 

Revengeance hem atmosfer hem de yapı olarak Kojima’nın MGS serilerinde uyguladığı Guntaku tarzını bir adım daha ileri götürüyor. Stilize Cyborg tasarımları, Japonya’nın kültürel yapısında bulunan Samurai, Ninja gibi kavramlarından ve Bushido felsefesinden iyice yararlanan oyun, gerçekten sizi bambaşka mozaiklerden oluşan bir dünyaya sokuyor.

Eğer daha önce MGS oyunlarını oynamadıysanız, bu yapı size oldukça yabancı gelebilir, hiç sevmeyebilirsiniz bu konuda uyarayım çünkü Rising MGS serisinin abartılarını Raiden ile birlikte “Lightning Bolt Action” potası içinde kat kat arttırıyor.

Animasyonlar gerçekten izlemesi güzel fakat çok uç noktalarda, lakin hikaye ve atmosfer de aynı şekilde. Desperado’nun dört adet kumandanının tasarımları bile bunu yansıtıyor. Mistral, Monsoon, Jetstream Sam ve Sundowner şimdiye kadar göreceğiniz en başarılı Metal Gear karakter tasarımlarından biri diyebilirim.

Dediğim gibi, Rising başka bir dünya, başka bir tarz. Metal Gear isimli çerçevenin içine yapılan değişik fakat bir o kadar güzel resim gibi, içinde inanılmaz güçlü aksiyon, mesajlarla dolu, intikam odaklı bir hikaye ve stilize karakterler bulunmakta.

Aksiyon oyunu derken ne kadar başarılı peki? Bence artık aksiyon oyunu kavramı Rising’in çıkışıyla beraber bölünebilir çünkü Revengeance normal bir aksiyondan fazlası ve “Lightning Bolt Action” lafını boşuna hak etmiyor. Raiden’ın her bir hareketi o kadar anlamlı ve güçlü animasyonlarla sunuluyor ki, kombo yaparken enfesle izliyorsunuz. Şimdiye kadar aksiyon oyunlarının en düşük kalan yanı yapay zekanın kontrol ettiği düşmanların sadece birer etten reaksiyon duvarları olmasıydı. Rising’de ise şunun farkına dehşete düşerek varıyorsunuz; düşmanlarınız sizin kadar güçlü ve sizinle aynı yeteneklere sahip, tek bir yanlış hatanızda sizi öldürmeye hazırlar.

Evet, yapay zeka Rising’de hiç affetmiyor, özellikle benim gibi mazoşist bir yapınız varsa ve Hard zorluğunda oynuyorsanız her an boşluğunuzu arayan bir ton türlü türlü düşman ile karşılaşıyorsunuz. Tek bir hata bile yapsanız sonu gelmeyen kombolar ile sizi kendi aralarında sektirmeye başlıyorlar ve bu gerçekten acı oluyor.


Rising’in hızı ile baş etmek oldukça zor. Ben oyuncu olarak, oyunla beraber eş bir şekilde gidebilmek için beynimi hızlandırmak zorunda kaldım, bütün dış etkileri kapatıp sadece oyuna odaklandım, özellikle Monsoon gibi boss dövüşleri God of War, Devil May Cry gibi oyunların şaka gibi zorluk seviyeleri olduğunu gözler önüne seriyor.

Rising ilk duyurulduğu zaman “Zan-Datsu” fikri oldukça eksene alınmıştı. Bu fikir oyunda her şeyi kesmeyi kapsıyor, yani tamamen yok edilebilir ortamlar, her parçası kesilebilir düşmanlar. Zan -Datsu fikrini Platinum Games es geçmemiş. Oyunda düşmanlarınıza karşı Zandatsu moduna girerek zamanı yavaşlatıp onların bedenlerini parçalara ayırabiliyorsunuz, bu sadece bedenler için değil, etrafta bulunan yapı elementleri içinde geçerli. Bir köprünün üzerinde yürüyen Geko’yu, köprünün bacaklarını keserek çökertebiliyorsunuz veya boss savaşlarında bile Zandatsu’yu kullanarak düşmanlarınızı çeşitli parçalarını kesip zayıflatabiliyorsunuz, oyun bunun için ayrı bir skor barı tutuyor.


Silah konusunda, genel olarak imza silahınız olan HF (High Frequency) Blade’i kullanıyorsunuz fakat boss dövüşlerinden sonra düşmanlarınızın silahlarına "Unique Weapon" kategorisinde sahip olabiliyorsunuz. Özellikle Mistral’ın L’Etranger’ına (Evet Albert Camus’un aynı isimli romanına gönderme), Monsoon’un Sai’sine ve Sundowner’ın Pincer’ına sahip olabiliyorsunuz ki hepsi kullanması muhteşem silahlar, kısaca az ve öz olmuş. Tabii bu silahlara yeni hareketler alarak, güçlerini arttırarak farklı kombolar oluşturabilmeniz mümkün, özellikle L’Etranger benim kalabalık düşmanlara karşı en çok kullandığım silah oldu.

Raiden’ın silahlarını güçlendirip, yeni özellikler alabilmeniz mümkün hatta zorundasınız çünkü almazsanız oyun sadizm şeklini alıyor, yani oldukça zorlaşıyor, bunları savaşıp BP puanı biriktirip alabiliyorsunuz Codec menüsünden.

Codec demişken, evet meşhur Codec konuşmaları geri dönüyor ve her zaman olduğu gibi hikayenin büyük bir kısmı oradan ilerliyor. Arada bir siz de Codec ekranına girip bütün karakterleri bir bir aramayı unutmayın, enteresan bilgiler vererek Rising’in arka plan hikayesini genişletiyorlar ve oldukça eğlenceli muhabbetler var.

Grafiksel anlamda Rising bir devrim değil fakat grafik zaten her şey demek değil. Konsolun limitasyonları sebebiyle aşamadığı kapıları, atmosferi ve görsel sunumu ile aşmakta çünkü. Muhteşem geçiş videoları, harika sunumu ve stilize edilmiş animasyonlarıyla Revengeance tam anlamıyla bir ziyafet.

Metal Gear Solid serisi müzikleriyle de bilinir. Rising bu konuda MGS serilerinden daha zıt bir çizgiye sahip. MGS’nin müzikal yapısı ve Rising çok farklı. Oyunun sloganına uygun sert metal ve rock müziklerle atmosferi pekiştiren Revengeance, özellikle müziklerde vokal kullanımı ile dikkat çekiyor, Platinum bu işi kendi halletmiş ve gerçekten hakkını vermiş. Özellikle boss bölümlerinin müzikleri medya oynatıcılarınızda hemen yer edecektir, benim favorim şimdiye kadar Bladewolf’un teması “I’m My Own Master Now” oldu.


Raiden - 2018

Oyunun hikayesi ile ilgili son bir parantez açmak istiyorum, genel olarak “İntikam” teması üzerine işlenen Revengeance’ın hikayesi, bunun yanında her Metal Gear oyununda olduğu gibi farklı, ufak hikayeler ve nüanslar ile dokundurmalara devam ediyor. “Çocuk Askerler” , “Her Bireyin Kişisel Savaşı”, “Karanlık Geçmiş” gibi pek çok temadan parçalarla bizlere ufak vizyonlar sunan Rising, bunları bir Metal Gear serisine yakışır bir şekilde işlemiş, son bir not, eğer Metal Gear Solid serisini oynadıysanız, Revengeance’ın içinde bulunan göndermeler ve saygı duruşlarına bayılacaksınız.

Metal Gear ile ilgili her türlü konuda ben günlerce yazabileceğimi düşünüyorum, gerçekten kendi içinde bu kadar özgün bir yapıya ve tarihe sahip az oyun serisi var çünkü.  Sonuç olarak, Rising 2013’ün en iyi aksiyon oyunudur benim gözümde. Metal Gear hayranıysanız, zaten çoktan edindiniz ve oynuyorsunuz ya da oyunun gelmesini bekliyorsunuz, değilseniz, yılın en iyi aksiyon oyunlarından birisi sizi bekliyor.

Google Plus'Paylaş
Haberler, Hileler - Videolar Trainer'ler bulunduran Web Sitesi
    Blogger Comment
    Facebook Comment

1 Yorum: